Beyaz peyniri ile tanınan Ezine antik çağın Neandreia kentinin bulunduğu yerde kurulmuş. Kent
şimdi Çanakkale-İzmir yolunun üzerinde.
Ezine'nin tarihi eserleri arasında Osmanlı camilerinin ilk örneklerinden biri
sayılan Abdurrahman Camisi, çevredeki antik kalıntıların kullanılmasıyla yapılan
Sefer Şah Camisi, bu caminin hemen yakınında 14. yy. yapısı Ahi Yunus Zaviye ve
Türbesi görülebiliyor.
Neandria
Neandria antik kenti Ezine kent merkezine oldukça yakın, Çığrı dağı eteklerinde
Aiolya'nın tapınağı Neandreia'daydı, Kent az vergi ödeyerek Attika Delos Deniz
Birliği'ne katılmıştı. İ.Ö. 33'da Spartalı komutan Derkilidas'a teslim olan kent
İ.Ö. IV. yy'ın sonunda Alexandreia Troias'la birleşti.Kent çepeçevre surlarla çevrili. Kentin Akropolü 500 metre kadar yüksekte.
Buradan Ulubey Göleti, Ege Denizi ve Bozcaada'nın göründüğü oldukça geniş bir
alanı seyredebiliriz.
Alexandreia Troas
Roma
İmparatorluğu'nun başkent adayı. Dalyan köyünden yola çıkıp Babakale yönüne
ilerlerken yol bir antik kentin içinden geçiyor. Burası Alexandreia Troas. İlk
araştırmalar 1994 yılında başladı. Yüzey araştırmaları ile kentin sınırlarını
belirleyen bir haritası çizildi. İlk kazılar 1997 yılında başladı.
Kent İ.Ö. 4.yy'ın sonlarında Büyük İskender'in komutanı Antigonos Monoftalmos
(tek gözlü Antigonos) tarafından Antigoneia adıyla kurulmuş. Coğrafyacı
Strabon'a göre bu ilk kuruluştan kısa bir süre sonra İ.Ö. 3. yy'ın başlarında
Trakya kralı Lysmakhos İskender adına kente Alexandreia Troas adını verdi ve
imar işleri başlattı. Bu dönemin bir kentin adının değişmesi mi yoksa yeniden
kuruluşu mu olduğu konusu tartışmalı.
Bu dönemde kente çevredeki yedi kentin sakinleri yerleştirildi. Kentin alanı
bugünkü Gülpınar'dan Troia'ya ve doğuda Evciler'e kadar uzanıyordu. Anadolu'da
kurulmuş en büyük kentlerden birisiydi.Roma dönemi yazılı kaynaklarında İmparator Julius Ceasar'ın kenti ziyaret ettiği
ve buraya Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapmayı düşündüğü belirtiliyor. Bazı
kaynaklarda da İmparator Konstantin'in Konstantinopolis'i (İstanbul) burada
kurmayı düşündüğü yazılıyor.
İşte böylesine büyük, zengin ve önemli bir liman kentiydi. Çizilen kent planına
göre 390 hektarlık bir alanı kapladığı ve 8 km. uzunluğunda sur duvarı
izlenebildi.
Kentin ne zaman ve neden terk edildiği şimdilik bilinmiyor. Süren kazılar belki
bu konuyu da aydınlatacak bulgulara ulaşacaktır.Kentin ana kapısı Neandreia'ya bakan doğu kapısının bulunduğu alandaki kazıda
kapının 20 m. Çapında bir avluya açıldığı görüldü. Bu yuvarlak avlulu kapı
yapısı Anadolu'da bilinen en eski örnek.Yolun sağ tarafında kalan ve kazıların devam ettiği alanda 8 m. Temel ortaya
çıkarıldı. Temel içinden geçen kanal sistemi görülebiliyor. Temelin profili ve
renkli elemanları, heykel (Dionysos başı) yapının bezemesinin görkemini
göstermeye yetiyor.
Görülebilen
bir diğer yapı "Maldelik" diye adlandırılan 30x30 m boyutlarındaki yapı. Ön
cephesinde tonoz kemerlerinin yer aldığı yapının günümüze ulaşan yüksekliği 7 m.
Kemerlerden içeriye girildiğinde içeriden bir üst katın daha olduğu anlaşılıyor.
Yöre halkı buraya "saray" diyor ama bilim henüz yapının fonksiyonundan emin
değil. Helenistik tiyatrosunun 19. yy'a kadar yöreye gelen gezginlerce çok iyi durumda
görülebilmiş. Tiyatronun arka tarafında Helenistik döneme tarihlenen küçük bir
tapınağın kalıntıları var.Anadolu'da bilinen en büyük hamam yapısı
Kentin su ihtiyacı Helenistik dönemde sarnıçlarla karşılanabiliyordu. Ancak bu
kadar büyük bir kent için yeterli olamıyordu. Atinalı zengin ve bilim adamı
Herodes Atticus kente hamam ve su şebekesi kurulması için imparatora büyük
miktarda bağış yapmış. Kentin doğusundaki Çığrı Dağı'ndan kısmen yerüstü, kısmen
de yeraltından su hattı kurulmuş.
Herodes Attikus hamamı yolun sol tarafında görülebiliyor. Çok büyük bir yapı
olduğu anlaşılıyor. Cephesinin 100 metre ve Anadolu'da bilinen en büyük hamam
yapısı. Günümüzde ayakta olan ve birisi korumaya alınmış bulunan kemerleri
hamamın görkemi hakkında fikir veriyor.
Hamamdan kentin merkezine giden yönde aynı tarafta "Bizilika" diye adlandırılan
bir diğer görkemli yapının kalıntıları görülüyor.Kentin Roma dönemindeki merkezinde de kazı çalışmaları sürüyor. Kazı
yöneticileri bulunan yapı kalıntısının muhtemelen korint bir tapınak mimarisine
sahip bir yapıya ait olabileceğini düşünüyorlar.Agora'nın doğusunda yarım daire şeklindeki odeionun kalıntıları var.
Kente zenginlik getiren limanından halkın "tuz gölü" dediği bir su birikintisi
kalmış. Deniz kenarında da olasılıkla İstanbul'a götürülmek üzere limana
getirilmiş ama burada kalmış sütun parçaları görülüyor.
Kazılar, restorasyonlar ve diğer çalışmalar tamamlandığında Anadolu'nun en büyük
kentlerinden birisi olan Alexandreia Troas büyük bir ilgi görecek.Şu anda görülebilenler bile kentin büyüklüğünü anlamamızı sağlayabiliyor.
Dalyan
İskele'den çıkan yol Geyikli'ye oradan da Dalyan Köyü yol ayrımından sağa
girerek küçük bir balıkçı köyü olan Dalyan'a ulaşıyor. Dalyan tekne yapımı,
balıkçıları ve birkaç balık ağırlıklı kır lokantası ile turizmde kendisine yer
arıyor.
Uzun ve kumsallı açık plajı ve pansiyon olarak kiralanan evleri var.
Karşısında da Bozcaada manzarası.
Tavaklı
Tavaklı da yol üzerinde ve deniz kenarındaki küçük yerleşimlerden biri. Konaklanacak
küçük pansiyonlar var. Sahil de denize girmek için uygun. Ağaçların gölgesindeki
çay bahçeleri ve lokantalar küçük molalar için davetkar.
Kolonai / Tavaklı
Tavaklı yakınındaki Kolonai antik kentinin yeri biliniyor. Ancak arkeolojik kazı
yapılmadığı için görülebilecek bir şey yok.
Kestanbol Kaplıcası
Doğal ve
artezyen çıkışlı termal suyun kaynaktaki sıcaklığı 67 derece, çamur suyunda ise
68 derece. Banyo, çamur banyosu, inhalasyon, serpinti kürleri ile iltihaplı
kadın hastalıkları, romatizma ve siyatik, kireçlenme, kemik tüberkülozuna iyi geliyor Kaplıca ların eski çağda Troas kentinin hamamları olarak kullanıldığı
sanılıyor. Kestanbol İstanbul anlamına geliyordu. İskender kenti alıp adını
Troas'a çevirmeden önce kentin adı Kestanbol idi.
Konaklama ihtiyacına da cevap veren tesisin odalarına da kaplıca suyu veriliyor.
Mermer Ocağı
Kestanbol
Kaplıcaları'ndan güney yönüne devam edip Uluköy'deki benzincinin yanından sola
dönüp 4 km kadar yol alındığında (Koçali Köyü'ne varmadan) sola 200 metre kadar
yürüyünce bir mermer ocağı kalıntısı görülüyor. Biraz daha yürüyünce asıl büyük
ocağa varılıyor. 2'si kırık 7 mermer sütun yatık vaziyette görülüyor. Burasının
bir mermer ocağı olduğu ve sipariş üzerine yapılmış mermer sütunların o sırada
çıkan bir savaş nedeniyle teslim edilemediği tahmin ediliyor.
Küçük bir vadi biçimindeki yer hem konumu hem de sütunları ile etkileyici.
Apollon Smintheion / Gülpınar
Güneye
doğru sahil yolu takip edildiğinde Gülpınar (Eski adı Külahlı) köyünde ayağa
kaldırılmış sütunları ile kolayca görülebilen Apollon Smntheion Prof. Coşkun
Özgünel yönetiminde kazılıyor. Burada ilk kazı 1866'da yapılmış. Kısa süren kazı
çalışmasından sonra çok uzun zaman öylece kalan ören yerinde 1971-73 yılları
arasında sondaj çalışmaları yapılmış ama tapınak 1980'e kadar gene unutulmuş.
1980'de Coşkun Özgünel yönetiminde yeniden başlayan bilimsel kazı ve onarım
çalışmaları günümüzde de sürüyor.
Simintheion kutsal alanı Troas'ın önemli kült merkezlerindendi. Tapınağın
yapıldığı yerin bugün olduğu gibi o zamanlarda da bol su bulunan bir yöre olduğu
anlaşılıyor. Çünkü Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya ihtiyaç
duyardı.
Alexandreia
Troas Helenistik dönem sikkelerinde (para) görülen ve yazılı kaynaklarda geçen
tanrı Apollon'un tapınak cephesinde duran, adını aldığı "fare-smintheus'a"
basarken tasvir edilmiş heykel henüz bulunamadı.Tapınağın ana yapısının beş katlı, yaklaşık 15 metre yüksekliğinde olduğu
düşünülüyor.Kutsal alanın kamulaştırılmasına kadar uzun yıllar taş ocağı olarak kullanılmış
olması yazık ki bir çok parçanın yok olmasına neden olmuş.Kutsal alandaki kazı çalışmaları kapsamında yakındaki Gülpınar-Tuzla ovasındaki
Tuzla Çayı üzerindeki özgün Roma Köprüsü de ortaya çıkarıldı. Köprü Alexandreia
Troas ile kutsal alan arasındaki bağlantıyı sağlıyordu.
Tuzla Köyü / Gülpınar
Gülpınar'dan
4 km. uzaklıktaki Tuzla Köyü henüz verimli olarak kullanılmayan jeotermal
kaynaklara sahip olmasının yanında 700 yıllık geçmişiyle de özel köylerden
birisi. Hüdavendigar Külliyesi Sultan Murat tarafından yaptırılmış. Zamanımızı
halen ibadete açık cami ile medresenin bir odası ulaşabilmiş.
Korunabilmiş sivil mimari örnekleri yanında dağ eteğinden çıkan bir kaynak
suyundan tuz elde edilmesiyle de ilginç bir özelliğe daha sahip.
Günyüzüne çıkarılmamış kentler
Bu bölgede de Anadolu'nun bir çok yerinde olduğu gibi henüz kazı yapılmamış bir
çok antik kentin, eserin bulunduğunu anlamak için aracınızdan inip biraz
kırlarda dolaşmak yetiyor. Uzman olmaya gerek yok. Bir tepenin eteklerinde
yüzeyde kap kacak kırıkları hemen göze çarpıyor.
Chryse ve Hamaxitos
Gülpınar ile Baba Burnu (babakale) arasında birbirine çok yakın iki antik kentin
yeri biliniyor. Ancak herhangi bir kazı yapılmamış.
Ezine'den Babakale'ye
Ezine'den
güneye doğru, deniz kıyısından yapılacak kısa bir yolculuk çok önemli ören
yerlerinden geçerek Türkiye anakarasının en batı ucu olan Babakale'ye ulaşıyor.Ezine'den Ege kıyılarına yöneldiğiniz de ilk durak noktanız Geyikli olacak.
Geyikli yol üzerinde küçük ve şirin bir belde. Önce kuzeye, Kumburun'a
çıkıyoruz. Yol sizi, asırlık çam ağaçlarının ve sık bitki örtüsünün arasından
geçirecek. Ve Kumburun sahiline çıkacaksınız. Kumburun daha çok az kimsenin
keşfettiği sahil şeridi, berrak mavi suyu ve koyları ile ilginizi çekecek. Doğal
yapısı itibariyle denizden çıkarma yapmaya uygun olduğu için, Çanakkale
savaşının en önemli mevzilerinden biriymiş Kumburun. Savaş sırasında
yerleştirilen 4 batarya, yer altındaki beton sığınaklar, karanlık dehlizlerdeki
makineli tüfek mevzileri sizi yüzyıl başına götürecek ve içinizin ürperdiğini
hissedeceksiniz.
Tarihi koyda motel ve lokanta var. Komşu koylarda da konaklanacak ve kamp
kurulacak tesislerle karşılacaksınız.
Kumburnu aynı zamanda bir balık cenneti. Gece atılan ağlar sabaha kadar balıkla
doluyor ve sahildeki Kumburnu lokantasında servise çıkıyor.
Mavra Adası
Eğer vaktiniz varsa ve balıkçılarla anlaşıp tekne bulabilirseniz, 40 dakika
uzaklıktaki Mavra adasını görmelisiniz. Balıkçılar, eğer hâlâ kalmışsa size
istakoz yuvalarını gösterecek. Avlanmak için değil seyretmek için de olsa 1-3
kiloluk istakozların bulunduğu berrak suya dalmaya değer.
Babakale
Türkiye'nin
Asya topraklarının anakaradaki en batı noktası Babakale. Kuzey yönünden girerken
uzun bir plajı var. Köy yüksek bir kayalık üzerinde; zeytin ve çınar ağaçları
ile süslü. Taşlı dar sokakları, eski köy evleri yanında restore edildiği için
yeniymiş gibi duran bir kale ve baba Burnu'ndaki deniz feneri ile bütün
denizcilerin bildiği bir yer. Giriş tarafındaki sahilde ise yazlık evler var.Köyün zeytin ve çınar ağaçları huzur verici. 1723 yılında kurulan kale
Osmanlı'nın yaptığı son kale, döneminin izlerini taşıyor. Tarihi kale ile çeşme,
su yolları ve cami günümüze kadar gelebilen eserler arasında. Ege ile
Marmara'nın ayrıldığı bu sınırda güneşin denize batışı ise doyulmaz güzellikte.
Bir zamanlar Osmanlı donanmalarının geçtiği, korsanların uğrak yeri olan bu uç
noktanın tepeleri kekik kokulu. Tavşan, domuz, keklik, bıldırcınlara mevsimine
göre her an rastlayabilirsiniz. Bu sakin beldede yazlık edinenler Çanakkale
Boğazı'na yapılacak köprü dolayısı ile endişeliler. Köprü projesi ile birlikte
değerlenen bölgede Ege Denizi manzaralı tepeler, Ak Liman çevresi en çok rağbet
gören yerler. Açık havalarda Bozcaada ve dokuz mil ötedeki Midilli'nin
yapılarını bile görmek mümkün.
Sahil
şeridinde bulunan Ak Liman koyu ise denize girmek için en güzel yer. Yüz metresi
sığ olan sahilin güzel ince kumlu plajı var.
Eski bir korsan yatağı olduğu anlatılan köye bir deniz seyahati sırasında
fırtına çıkınca sığınan Sultan III. Ahmet'in etrafını saran köylüler şikayette
bulunmuşlar. Sultan korsan lardan bıkıp usanan köylülerin dertleri ile
ilgilenmesi için veziri İbrahim Paşa'ya buyruk vermiş. Paşa da damadı olan
Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa'yı görevlendirmiş. Çıkarılan fermanda yurdun dört
bir yanındaki mahkumların Bababurnu'nda çalışmaları halinde serbest kalacakları
duyurulmuş. Mahkum işçiler canla başla çalışıp kaleyi yapmışlar. Çeşme için 5
Km. öteden künk döşeyip su getirmişler. Limanın inşaatına başlamışlar ki Mustafa
Paşa Patrona Halil isyanında öldürülmüş. Liman da yarıda kalmış. Çok sonraları
yeniden yapıma başlanmış.
Mavi yolculuğa çıkanların ya da balıkçıların burada denize kuru ekmek atmaları
çok eski bir geleneğe dayanıyor. Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde anlattığı
öyküde donanmadaki adı "peksimet yemez Latif Baba" olan denizci ölünce Babakale
köyüne gömülmüş ve donanma ne zaman buradan geçse denizciler uğur getirsin diye
türbenin bulunduğu tarafa doğru suya ekmek atmışlar. Evliya Çelebi de buradan
geçerken Latif Baba'nın ruhuna fatiha okuduğunu anlatıyor. Şimdi bu geleneği
Mavi Yolcular sürdürüyor.
Köy balıkçılık, zeytincilik yanında ayakkabıcılık ve bıçakçılıkla geçiniyor. Son
yıllarda bunlara biraz da turizm eklenmiş. Bıçakçılığın geçmişi çok eskilere
dayanıyor. Altı kuşaktır bıçakçılık yapan aileler var. Malzemeleri otomobil
makasından aldıkları çelik. Keçiboynuzundan sap, kavak ağacından kın yapıyorlar.
Bıçaklar kullanışlı ve çok keskin. Ama bu geleneksel mesleği sürdürenlerin
sayısı azalıyor giderek.Marmara ile Ege arasında geçiş hattı olması dolayısı ile mevsimine göre uskumru,
tekir, palamut, lüfer, karagöz, kupa çıkıyor. Bir de çok güzel kalamarı oluyor.
Köyde balık yiyebilirsiniz.
Gülpınar'dan Assos'a ve Küçükkuyu'ya / Ayvacık
Gülpınar'dan doğuya doğru giden yolun deniz tarafında olanını izlemek daha
keyifli. Güzel köylerden geçiliyor. Önce Kocaköy, sonra çam ağaçlarıyla süslü
Bademli diye devam ediyor.
Koyunevi / Sokakağzı (Sivrice)
Assos ve
Küçükkuyu sahillerinin turizmde aldığı yol batı sahillerinde de bir turizm
hevesi yarattı.
Bu yörede en hızlı gelişen sahillerden birisi Koyunevi Köyü'nün sahili. Denizden
biraz yüksek olan karayolundan 4.5 km'lik bir yolla birdenbire karşımıza
çıkıveren upuzun kumsallı ve yarımay biçimli bir koya iniyoruz. Karşıda
Yunanistan'ın Midilli Adası. Bir zamanlar bura köylüleri ile Midillililer
birbirinin pazarına gidip gelirlermiş. Bir şeyler alıp satmaya. Sonra araya
savaşlar, gerginlikler girmiş ve iki komşu birbirine uzaktan bakar olmuşlar. Son
yıllarda Türkiye ve Yunanistan arasında yumuşayan ve dostluğa dönüşmeye başlayan
havayla belki de kısa bir süre sonra gene eski günlerdeki gibi komşuluk
edecekler.Sahil boyunca sıralanmış küçük motel ve pansiyonları, bunların önleri çardaklı
lokantaları, lokantalarında her zaman taze deniz ürünleri ve uygun fiyatlarıyla
kalabalık tatil yerlerinden sıkılan ve sessiz dinlenme yerleri arayanların yeni
keşfi bu sahil.En azından şimdilik büyük otel veya başka bir tesis yok. Motellerin en büyüğü
bile 20 odayı geçmiyor.Köylülerin turizme başlamadan önceki geçimini zeytin-zeytinyağı ve balıkçılık
oluşturuyordu. Şimdi de asıl geçim gene bu kalemlerden sağlanıyor.Lokantalarda balık ve deniz ürünleri çeşidi o gün balıkçıların ağlarına ne
takılmışsa onlardan oluşuyor.
Sokakağzı'nın denizi balıkların geçiş yolu olduğundan çok çeşitli balık çıkıyor.
Kılıç şiş hemen her zaman bulunabiliyor.Açık plaj, ücretsiz. Herkes konakladığı motelin önünden denize giriyor ve her
türlü ihtiyacını da motelden gideriyor.Henüz profesyonelleşmemiş köylüler turizmi öğrenme yolunda hızla ilerleseler de
"amatör ruh" hakim durumda. Moteller aile işletmesi olarak çalışıyor. Ailenin
her ferdi bir işi üstleniyor. Motel işletenlerin bir kaçı da büyük kentlerden
kaçıp gelmiş insanlar.Turizmin geliştiği yörelerdeki kalabalık ve gürültülü eğlenceler olmayan
Sokakağzı dalma eğitimi veren ve turu düzenleyenlerle zıpkınla balık avlamaya
meraklı amatörlerin de rağbet
Sütlüce Koyu ve ettiği bir yer.
Sivrice Feneri
Sahilden yol yok, 4,5 km'lik yolu çıkıp doğuya doğru yolculuk biraz sonra deniz
kenarından Sivrice Feneri'ne doğru yol alıp Sütlüce Koyu'na ulaşılıyor.
Buralar da henüz turizmin aşırı yapılaşmasından uzak durabilmeyi başarıyor.
Küçük moteller, ev pansiyonlar var. Deniz temiz, balık ve deniz ürünleri bol,
zeytinyağı da öyle.Denizden ibaret de değil. Mitolojik İda Dağı hemen arkada. Zeytinliklerle
başlayıp büyük bir ormana dönüşen, güzel köylerin bulunduğu alan denizden arta
kalan zamanın süsleyecek görüntüler sunuyor.Tarihle iç içe keyifli bir yaşam.