Truva (Troia, Troya, Troy)

Troia'yı ziyaret edecek gezginlere bir uyarı. Troia gezginlerin
kendi başına gezip anlayabilecekleri bir ören yeri değil. Mutlaka
uzman bir rehber eşliğinde gezilmeli. Çanakkale'de bir çok seyahat
acentası iyi rehberler eşliğinde turlar düzenliyor. Bölgeye bir
turla gelmemiş olanların bu turlara katılmasını ısrarla öneriyoruz.
Seyahat Acentaları için rehber bölüme bakınız.
Kentin adının nasıl yazılacağı ve okunacağı
tartışmalı. Eski Çağ'lardaki adların hepsi için geçerli bu. Herkes
kendi diline göre yazıyor ve okuyor. Troia kazılarını yöneten Prof.
Manfred Korfmann Homeros'un yazdığı gibi, yani Troia olarak yazılıp
söylenmesini öneriyor.
Troia, Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki
Hisarlık mevkisindeki Tunç Çağı'ndan kalma kale ve kentle birlikte
Troia Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos'un efsanevi kentinin
ortak adıdır. Troia, İlios ya da İlion olarak da anılıyordu.
Troia'da ilk kazılar

Zengin
bir amatör arkeolog olan Henrich Schliemann Homeros' un İliada
Destanı'ndan yola çıkarak 1870 yılında Troia'yı bulmak için kazılara
başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok define- ciliğe yakındı. Priamos'un efsanevi hazinesini
arıyordu. Troia II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda
gerçekten de bir hazine buldu. Sonradan uzmanların Priamos'un
hazinesi olmadığı görüşüne vardıkları hazineyi kaçırdı. Hazine uzun
süren bilinmezlik döneminden sonra Rusya'da Puşkin Müzesi'nde ortaya
çıktı.Troia ile ilgili en popüler öykü de bu oldu.Troia başından beri büyük tartışmalara konu oldu; bilim
çevrelerindeki tartışmalar günümüzde de sürüyor. Büyük kamplaşmalara
neden olan Troyia'da ilk bilimsel kazılar Schlieman'dan çok sonra
Wilhelm Dörpfeld yönetiminde yapıldı. Anca bu kazılarda da "bir
şeyler bulabilmek" için kent höyüğünün altı üstüne getirildi.
1932-1938 yılları arasında Carl W, Blegan başkanlığında
Amerikalıların yaptığı kazılarla Troia bilimsel yönden yeterli
düzeyde incelenmeye başlandı.Günümüzde de süren kazıları 1988'den beri Tübingen Üniversitesi
adına Manfred Korfman yönetiyor. Prof. Korfman Troia ile ve çevreyle
öylesine bütünleşti ki, adına bir Türk ismi eklenerek Manfred
"Osman" Korfmann oldu.
Üst üste on Troia
Troia'nın arkeoloji ve tarih açısından en önemli yanlarından birisi
kentin yıkılıp, yanıp yeniden aynı yerde kurulması. Genellikle bir
kent yıkıldığında bir başka yere kurulur. Oysa Troia hep aynı yerde
yeniden kurulmuş. Böylece insanlık tarihinin, kültürün, mimarinin 5
bin yılını izleme, öğrenme şansı veriyor.
Şimdi bu dokuz Troia'ya bakalım.
Troia I, II, III ve öncesi
İ.Ö. 300-2500 yılında yaşamış. Bu evre kentin surlarla çevrildiği,
Güneye bakan büyük konutlar (megaron) yapılmış.
Surlar eğimli, temelleri taş ve üst kısımları kerpiç. Rampalı kapısı
ise savunma tekniği bakımından dünyadaki en eski ve en iyi korunmuş
örnek.
Troia'nın çevresine Troas deniliyordu. Troas'ta Troia kurulmadan
önce de yerleşim vardı.
Kumtepe'nin üzerinde insan yerleşiminin ilk izleri bulundu. Bu izler
7000 yıl geriye gidiyor günümüzden.

İ.Ö.
4800 tarihinde burada bir köy yerleşimi olduğu anlaşılıyor. Köyün
sakinleri tarım yapıyor, meyve ağacı yetiştiriyor, balık avlıyor ve
keramik üretiyorlardı. Dahası o zaman bakırı biliyorlardı. İ.Ö.4.
bin yılın sonuna doğru yeni göçler geldi. Onlar da kurşun ve tunç
kullanıyorlardı. Ayrıca sadece eti için değil yününden de
yararlan dıkları koyun beslemeyi geliştirmişlerdi.
İşte İ.Ö.3000 yıllarında körfeze doğru uzanan yükseltinin sırtında
yeni bir yerleşim kurdular. Bu I. Troia'nın çekirdeğiydi bu.
Troia'lılar kentlerine gerçek bir kale yaptıklarında Piramitlerin
yapımına 400 yıl vardı. Yerleşim daha başından bir surla çevrilmişti
ki İ,Ö, 3000 yılının başlarında bu bölgede bir ilkti.
Daha
bir çok ilk vardı. Buğday, arpa çeşitleri yanında bezelye, nohut,
bakla gibi bir çok sebze türü yetiştiriyorlardı ve denizde bir çok
tür balık avlıyorlardı. Tunçtan yapılmış aletler bulundu. Cam
benzeri volkanik bir taş olan oksidiyenden çelik gibi keskin
bıçaklar ele geçti.Gemiler yaptılar ve Kuzey Ege Marmara Denizi'ne kadar ticaretleri
vardı.İ.Ö. 3000 yılı ortalarında planlı büyük bir kent olduğu düşünülüyor.
Büyüklüğü 90 bin metrekare olan bir kent. Ege Bölgesi'nin en büyük
kenti.Schliemann bulduğu her katmanı Troia I'den Troia IX'a kadar
adlandırdılar. Sonraki arkeolojik çalışmalarda daha ince yöntemler
kullanılıyordu elbette. Mimari aşamaları daha ayrıntılı olarak
belirlediler. Bugüne kadar elliden fazla aşama belirlendi.
Karışıklığa yol açmamak için de Troia VIIa, Troia VIIb şeklinde
kodladılar. Daha ince farkların belirtilmesi gerekince de Troia
VIIb1, Troia VIIb2 olarak ifade edildi.

Troia II İ.Ö. 2500-2300, Troia III, IV, V ise İ.Ö, 2300-1900
yıllarını kapsıyor. 2350 yılında çıkan bir yangın sarayları, yeni
konutları, muhtemelen Troia I'in konutlarını da yok etti.
İ.Ö. 1900 sıralarında işler yeniden düzelmeye başlamış. Kent
sakinlerinin daha büyük ve daha güzel evlerde oturdukları
anlaşılıyor. Bulunan Troia V konutlarından birisinin büyük odası 5m.
X 10m. Büyüklüğünde. Yani 50 metrekarelik büyük bir salon. Ayrıca
mobilya türünden eşyalar yapıyorlar ve yeni bir estetik anlayış
geliştiriyorlardı. Beslenmede av eti lehine azalan sığır eti
tüketimi bu dönemde yeniden yükseliyor ve % 50'yi buluyordu.
Sonra arkeologların açıklayıcı bir bulguya sahip olmadıkları bir
çöküş yaşanıyor. Dana önceden İ.Ö. 1750 yıllarında da zaten kentin
büyük ölçüde terk edildiği anlaşılıyor. Yüksek bir refah döneminden
göçlere yol açacak bir çöküşün nedeni bilinemiyor. En azından
şimdilik!
Savaşın yıkımından sonra
Troia savaşta yenilip kent yıkıldıktan sonra kent halkı göçmedi.
Yeni gelen göçmenlerle birlikte kenti yeniden yapılandırmaya
giriştiler. Eski evler onarıldı, kale içinde yeni evler yapıldı.
Böylece kale içinde sadece egemenlerin yaşamasına da son verilmiş
oldu. Bugünkü izler Troia VIIb1'in de pek yoksul olmadığını
gösteriyor. Buluntular bu dönemde İtalya, Yunanistan ve
Balkanlar'dan göçmenler geldiğini ortaya koyuyor.
Ören yeri gezisi Troya Kalıntıları

Yapılan
kazılar sonucu 9 medeniyet katı ortaya çıkarılmış.
Troya I: İ.Ö.3000-2500 Kentin en eski yapı evresi. Schliemann
yarması olarak adlandırılan yerde, balık sırtı taş örgülü, poyraza
açık ev dizisi olarak izlenmektedir.
Troya II: İ.Ö.2500-2300 Kentin eğimli surlarla çevrelendiği ve
yukarı hisara yönleri güneye bakan büyük konutların (megaronlar) inşa
edildiği evre. Kenti çevreleyen surlar eğimli, temelleri taş, üst
kesimleri kerpiç.. Rampalı kapı ise savunma tekniği açısından
dünyanın en eski ve en iyi korunmuş örneği.
Troya VI: İ.Ö. 1900-1300 Kentin gelişmiş evresi. Surlar
genişletilerek kulelerle desteklenmiş. Kent örenine giriş, eğimli,
eklemli surların önünden ve bindirme sur duvar aralığına
yerleştirilmiş doğu kapısından başlar. Güney kapısı silik
kalıntılarına karşın altından su kanalı geçen, dış kesiminde
koruyucu stellerin dikili olduğu gösterişli bir kule olarak

tasarlanmıştır. Direkli ev ve VI M yapısı gibi büyük ve yeni bir
plan anlayışı taşıyan konutlar bu evredendir.
Troya III, IV, V: İ.Ö.2300-1900 Kentin bu yapı katları silik izlerle saptanmıştır.
Troya VII a: İ.Ö. 1300-1200 Buluntular açısından kıta Yunanistan'ı
ile ilişkilerin belirdiği evre. Troya savaşlarının yaşandığı evre
olarak kabul edilir. İzleyen evre Troya VII b, depremle oluşan
yangın sonucunda ortadan kalkmıştır.
Troya
VIII: İ.Ö.900-350 İlion adındaki yerleşim yeri, İ.Ö. 7. yüzyıldan
başlayarak Ege ve Akdeniz dünyasından gelen nesnelerle
tanımlanmaktadır.
Troya IX: İ.Ö. 350-İ.S.400 Son yapı katında inşa edilen Athena
tapınağı, günümüzde oldukça iyi durumda doğu teras duvarı ve sağa
sola saçılmış mermer mimarlık parçaları ile tanınır. Tapınağın avlu
düzlemine ilişkin döşemeler, kent öreninde tüm zamanların yarattığı
tabakalaş manın en üst düzlemini gösterir. Antik çağın kalıntıları,
güneyde Küçük Tiyatro, boulevterion olarak izlenirken, kazı
çalışmaları yeni başlamış olan kuzey yönündeki Büyük Tiyatro yapısı,
kentin Hellenistik ve Roma çağında ünlü ozan Homeros'un yaşatıldığı
bir müze kent konumunda değerlendirildiğinin kanıtıdır.IX. Troya'dan Hellenistik Zeus başı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde
sergilenen yüksek sanat değerli bir ilkçağ yapıtıdır.
Troia MüzesiÖren yeri girişinde küçük bir müze. 1955
yılında açıldı. Daha önce İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde olan
buluntular da 1970'de bu müzeye aktarıldı.
Berlin Arkeoloji Müzesi'nde ise Troia'dan kaçırılmış eserler
dört salonda teşhir ediliyor.Türkiye ören yerinde daha büyük bir müze yapmayı ve insanlık
tarihini aydınlatan bütün eserleri bu müzede toplamayı
amaçlıyor.